Herşeyden şikayet eder bir hale geldik.. Şükürsüz bir toplum olduk.. Yağmur gibi bir rahmeti “berbat” kelimesi ile tanımladık.. “Bugün berbat bir hava var.. Yağmur yağıyor” dedik.. Ne suya, ne havaya, ne nimetlere şükrettik.. Şikayetlerimiz ise boyumuzu aştı..
helala haram demeden herşeyi aldık dünyamıza.. Herşeyi alkışladık.. Hiçbirşey doyum vermedi.. Hiçbirşey tatmin etmedi nefsimizi.. Ondan sıkıldık, bunu aldık, şundan sıkıldık buna harcadık paramızı, ömrümüzü..
iktisad, bereket kavramlarını unuttuk neredeyse.. İsraf ettik nimetleri; en fakirimizden en zenginimize kadar.. Çöpe attık acımadan ya bir dilim ekmeği, ya da bir ömür nimetini.. Dua mı? O da neydi? İhtiyaç oldukça bakkal vardı, market vardı, süperi hatta hiperi bile vardı.. Parayı patrondan, eşimizden ya da babamızdan alıyorduk.. Rezzakımız bunlardı işte.. Biz kazanıyorduk ya da; kendimizdik rezzak!
herşeyi sebeplere bağlaya bağlaya, herşeyin her anının bağlı olduğu Kudreti unuttuk.. Gözlerimizi perdeledik hakka hakikate.. İsraf diz boyu, şükürsüzlük alabildiğine, şikayet ise herşeydendi.. Ne utanma, ne saygı, ne hak, ne hakikat, ne iktisat, ne bereket, ne kanaat, ne sevgi... Hiçbir şey bırakmadık ki dünyalarımızda.. İnsaın insan yapan, kul yapan değerlerimizi yitirdik; sorgulamadık..
allah’a muhatabiyet mi? Arada bir önemli gördüğümüz işlerimizde yardım için, kendimizi rahatlatmak için hatta bazen formalite olsun diye açtık ellerimizi.. Ya günün geri kalanında? Ya diğer zamanlarda? Allah’ı işlerimize hiç dahil etmedik belkide ama, Alemlerin Rabbi hep bizimleydi..