Allah-u Zülcelal insanı üstün ve şerefli olarak yaratmıştır, kulların geçici dünya hayatında Allah-u Zülcelal'e karşı olan kulluk vazifelerini yerine getirmeleri ve imtihanları kazanmakla mükellef kılmıştır. Bu itibarla insanın dünyadaki asli görevide Allah-u Zülcelal'e ibadet ve taat olmuştur. Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerime'de şöyle buyurmaktadır: "İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat; 56)
Fakat insan zamanla bu asli görevlerinden uzaklaşmakta ve günahlara düşmektedir. Bunun sebebi nefsin kötü istek ve arzularına uymaktır. Nefis iki manadadır; Birinci mana: İnsanın içerisinde gazap ve şehvet kuvvetleriyle Allah-u Zülcelal'in emir ve yasaklarının dışında hareket etmek isteyen ve devamlı olarak kötülüğü tavsiye eden, sahibini günaha meylettirmeye çalışan hayvani ruhtur.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur: "Sizin en büyük düşmanınız, iki yanınız arasında bulunan nefsinizdir.” (Beyhâki) İkinci mana; Allah-u Zülcelal'in emir ve yasaklarını dinleyerek Allah-u Zülcelal'i razı etmeye çalışmasıdır, bunun için Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; “Ey huzur içinde olan nefis! sen Rabbinden razı, Rabbin senden razı olarak Rabbine dön.” (Fecr; 27-28)
Birinci manadaki nefsin insana iyilik tavsiye etmesi düşünülemez. Onun için insan nefsi hastalıklarını yok ederek nefsini Allah-u Zülcelal'in övdüğü ikinci manadaki nefs durumuna getirmeye çalışması gerekmektedir. Allah-u Zülcelal nefsi yarattığı zaman ona; -Sen kimsin, ben kimim? diye sormuş nefs bu soruya; -Sen sensin, bende benim! diyerek isyanını belirtmiştir. Allah-u Zülcelal nefsi bin yıl cehennemde yaktıktan sonra yine; -Sen kimsin, ben kimim? diye sormuş. Nefs yine isyanında ısrar etmiş ve : -Sen sensin bende benim! diye cevap vermiş, Allah-u Zülcelal nefsi bin yıl yine cehennemde yakmış yine aynı cevabı vermiş, nihayet nefsi üç gün aç bıraktıktan sonra; -Sen kimsin ben kimim? diye sormuş, o zaman nefs:-Sen beni yaratansın. Bende senin aciz bir kulunum! cevabını vermiştir.
Allah-u Zülcelal ruh'u yarattığında; -Sen kimsin ben kimim? diye sorduğunda, ruh tereddüt etmeden; -Sen beni yaratan Rabbimsin, ben ise senin aciz bir kulunum Yarabbi! diye cevap vermiştir. Demek ki insan, aşağı ve şerefli iki vasıfla donatılmıştır. Şerefli tarafı, ruh itibariyle güzel ahlaktan oluşan tarafıdır. Aşağı tarafı ise, nefsi nedeniyle düştüğü dünyevi kötü ahlak ve kötü arzu ve isteklerdir.
Herkese lazım olan nefsini tanımasıdır. Çünkü nefsi bilmek, onu tanımak mühim bir meseledir. Bir kimse nefsin zilletini, güçsüzlüğünü ve yok olacağını bilse Rabbini de İzzet, Kudret ve Beka ile bilecektir. Kişi ancak nefsini tanımasıyla, Rabbini hakkıyla tanıyabilir. Bu sebeple akıllı olan kimsenin nefsinin istek ve arzularına fırsat vermemesi ve gevşeklik yapmaması gerekir.
Yoksa nefis, cehalet bataklığında meşgul iken ölüm gelip çatabilir. O zaman hakikat yolunu bulma imkanıda kalmaz. Fırsat elden kaçmış olur. Bunun için nefsimizi iyi tanıyıp asıl geldiği istikametine sevketmemiz lazımdır. Nefis kişinin durumu ve terbiye etme itibariyle birkaç kısma ayrılmaktadır. Buna göre herkes kendi durumuna bakarsa nefsinin hangi mertebede olduğunu bilebilir.
Nefis, insanın bineğidir. Bu dünya imtihanında başarılı olmak ve menzile varmak için bu bineğe ihti-yacımız vardır. Ancak nefsi, arzu ve ihtiyaçlarını terk etmek değil, terbiye etmekle mükellefiz.
Hedefe ulaşmak için ona iyi bakmamız lazımdır. Ama fazlaca şımartırsak, bu bizim için felaket olur. Nefsimizi kendimize hizmet ettirmeliyiz. Biz nefsimizin hizmetine girersek, tehlike başlamış demektir. Onun için nefsin mertebelerini bilmemiz lazımdır.