Allah-u Zülcelal insanın nefsini hesaba çekmesini bir çok ayet-i kerime ile beyan etmiştir. Bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor : “Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Her nefis, yarın (kıyamet günü) için Allah'a ne takdim ettiğine baksın.“ (Haşr; 18)
Bu ayet-i kerime geçmişte yaptıklarımızın muhasebesini yapmamız gerektiğini bildirmektedir. Hz. Ömer (R.A) buyuruyor ki; "Allah-u Zülcelal sizi hesaba çekmeden, siz kendinizi hesaba çekin. Amelleriniz tartılmadan, amellerinizi tartın." Akıllı kimse, vaktinin bir kısmını yaptıklarını muhasebe etmeye ayırandır. Onun için Hasan-ı Basri (R.A) şöyle buyuruyor; "Mü'min nefsine hakim olup, onu daima hesaba çeker." "Dünyada yaptıklarının hesabını gören kimselerin, ahirette hesap vermeleri kolay olur. Ölmeden önce hesabını görmeyenlerin, hesabı çok çetin geçer.”
İnsan, karşısına bir amel geldiği zaman, kendi kendine; "Bu amel hayırlı bir ameldir. Eğer bunu yaparsam belki Allah-u Zülcelal benden razı olarak cennetine koyar." Ama hayırlı amel değilse: "Eğer ben bu günahı yaparsam, Allah-u Zülcelal bana gazaplanarak, cehennem azabı ile bana azap verir." Diye düşünüp hesabını, görmelidir. Eğer herhangi bir günah işlerse; nefsine hitap ederek şöyle demelidir:
Ey Nefsim!
Bunu yapmaktaki maksadın neydi? Vallahi benim bundan hiçbir ma-zeretim yoktur. Yarabbi! Bundan dolayı senden özür diliyorum. İnşallah bir daha böyle bir günah işlemeyeceğim."
Enes bin Mâlik (R.A) şöyle buyuruyor; "Bir gün Hz. Ömer (R.A) dışarı çıkıyordu, bende onunla beraber çıktım. Hz. Ömer (R.A) bir avluya girdi. Aramızda yalnızca bir duvar vardı. O avluda kendi kendine; "Ey mü'minlerin Emiri Ömer bin Hattab! Vallahi ya Allah'tan korkar, gerçek mü'min olursun veya Allah'ın azabında yanarsın." diyordu.”
İbrahim Temim-i (K.S.) şöyle buyuruyor; "Ben bir gün nefsime şöyle sordum?"
Ya nefsim!
Allah-u Zülcelal Kuran-ı Azimuşşan’da, Peygamber Efendimiz (S.A.V) hadis-i şeriflerinde, cennet ve cehennemden bahsetmişlerdir. Buna inanıyor musun ?"
" Evet inanıyorum.” dedi
"Öyle ise, şimdi öldüğünü düşün Allah-u Zülcelal seni cennetine koydu ve çeşit çeşit nimetler, bahçeler, köşkler, huriler verdi. Bir de cehenneme girdiğini düşün. İnsanların feryat ve figan içinde azap çektiklerini görsen; hangisini istersin ? "
“Cenneti ve içinde ki nimetleri isterim. Fakat cehennemde isem, hemen dünyaya dönüp cenneti kazanmak için ameli salih yapmak isterim.” dedi. O zaman ona dedim ki;
“Öyle ise şimdi dünyadasın. Ameli salih yap bakalım!”
Nefis kötülüklerden birine hoşlanarak giderse; şehvetle harekete geçtiği zaman, kalp ona yersiz olarak uyarsa, Allah-u Zülcelal'den gafil olur. Bu gafletin sonucu olarak da, Allah-u Zülcelal hem kalbe hem de nefse felaketli işler verir. Âleme rüsvay eder. Çeşitli felaketlere uğratır. İnsanları başına musallat eder. Aç bırakır. Hasta eder. Bunların sonu kararsız bir durum alır. Böylece hem kalp hem de nefis bulacaklarını bulur.
Eğer kalp, nefsin isteğine uymaz; dini bir emir almadan hareket etmezse Allah-u Zülcelal mükafat olarak, kalbe ihsanlar yapar. Rahmetini bol verir, bereketini artırır. Afiyet ihsan eder. Her şeyden razı olmak tadını verir; nur, marifet ve kendisine yakınlık verir; kalp zenginliğini ve bütün belalardan kurtulma yolu gösterir; nefis ve şeytana karşı yardım eder.
Ey nefsim!
Bu söylediklerimizi iyi anla. Kendini Allah-u Zülcelal'in yolunda muhafaza et. O'nun emir ve nehiylerini gözet. Dünya ve Ahiret işlerinde ona teslim ol.
Ve... Allah-u Zülcelal nasıl dilerse öyle ol...